"O bir anlamda Novalis'ten
bu yana en dindar şairdi, ama onun bir dini olduğuna emin değilim."
Robert Musil
"Keşke Almanca bilseydim."
dedirtmeyen bir çeviri ile Prag’lı Rilke'nin başlıksız, birbiri peşi sıra
gelen, hem bağımsız hem de bütüne sıkı sıkıya bağlı mısralarını okumak iyi
geliyor insana. Tanrı'yla kah kavga eden kah ona yalvaran genç Rilke'nin
Tanrısı da, kitabı okumama neden olan bir diğer etken. Dua Saatleri'nin satır
aralarında Kilisenin inşa ettiği Tanrı'ya isyan ile itaat arasında
bir bocalama durumu kendini gösteriyor. O'nu böyle sevmekte zorlanan, ne O’nunla
ne de O’nsuz yapamayan Rilke, Kitabının birinci bölümü olan Rahip Hayatına Dairde Tanrıyla arasına örülmüş
duvarları yıkmak istiyor.
Sen,
komşu Tanrı, eğer senin bazen
Uzun
gecelerden birinde, çalarsam kapını,
pek
duymadığım içindir, nefes verip aldığını
ve
bilirim: Yalnızsın o koskoca mekanda.
Olursa
bir şeye ihtiyacın, yok ki kimse yanında,
Aranan
ellerine bir bardak su sunacak:
Dinliyorum
hep. Bir işaret ver bana.
Çok
yakındayım sana.
Yalnızca
incecik bir duvar var aramızda,
Nasılsa,
çünkü çok mümkündür:
Ya
sen bağırırsın ya da ben-
Yıkılıverir
duvar
Hiç
gürültü etmeden.
Oluşmuştur
o senin resimlerinden.
Resimlerin,
isimler gibi kapatır seni.
Ve
parlayınca içimdeki ışık iyiden,
Tanır
seni derin benliğim yeniden,
saçılıp
dökülür, yaldız olur çerçevelerinde.
Ve
duyularım, o çarçabuk yorulan,
kalır
yersiz yurtsuz senden ayrılır.
Başlı başına bir arayış, Tanrı'yı anlamaya
çalışma, onu olduğundan başka bir Tanrı'ya evrilmesi için ikna etme seansları…
Kendi yazdığı yazgıdan dolayı insanları cezalandıran Tanrı'yı onaylamakta
güçlük çekiyor, soruyor, mırıldanıyor huzursuz Rilke.
(…)
Bugün
hızla yürür üstüne bir dünya tarihi
Acımasız
bir mahkemenin önünde
Ve
alnı düşer önceden alınmış kararın içine.
(…)
Kitabın ikinci bölümü olan Hacılığa
Dairde, Tanrı’yı arayışı olgunlaşıyor.
Seni arayan herkes, arar yanlış yerde.
Seni bulanlar ise, seni bağlar
Bir davranışa ya da resme.
Bense kavramak istiyorum seni
Toprağın kavradığı gibi;
Ben olgunlaşırsam
Olgunlaşır
Senin dünyan.
(…)
Kilisenin, Tanrının üzerine örttüğü ve ona
Kilisenin imajını giydirdiği örtüyü kaldırmaktan çekinmiyor Rilke. Haddi aşma
pahasına yapıyor bunu. Zaman zaman, acaba hiç Kuran’la karşılaştı mı diye
sorarak, onun Tanrısıyla Kuran’daki Allah’ın aynı olmadığını düşünerek okuduğum
kitabın son bölümü, Yoksulluk ve Ölüme Dairdir.
En etkileyici bölümler hep sona mı saklanır?
Fakirlerin evi bir çocuğun eline benzer.
Almaz o, büyüklerin istediklerini;
Alır süslü kıskaçları olan bir böceği,
Derenin şekil verdiği yuvarlak bir taşı,
Akan ince kumu ve ses çıkaran deniz
kabuklarını:
Eller bir tartı aleti gibi durur havada
Ve gösterir en küçük bir alımı
Uzun iniş çıkışlarla her iki kefesi.
Daha önce Rilke okumadıysanız, okuma
eylemine harcanacak tüm enerjiye ve çabaya değeceğini söylemeliyim, vesselam.