22 Ocak 2011 Cumartesi

Göğü Delen Adam


Ayrıntı Yayınları’ndan çıkan ve 2010’da baskı yenileyen Göğü Delen Adam adlı kitabı, biraz gecikmeyle de olsa okuyabildim sonunda.

Uzun uzadıya anlatmayacağım. Bunun yerine kitaptan not aldığım birkaç paragrafı sıralayacağım aşağıya. Zira öyle kolay anlatılabilecek, tanımlanabilecek bir kitap değil benim için. Sıralayacağım alıntılar da benim üşengeçliğime denk gelmeyen anlarda okuduklarımdan ibarettir. Yoksa son 10 sayfası Erich Scheurmann’ın biyografisi olmak üzere toplam 110 sayfadan oluşan bu kitabın neredeyse tamamı alıntılanacak kadar güzel.

Okyanusya’daki Samoa Adası’nın şefi Tuiavii’nin konuşma notlarından oluşan ve ilk kez 1920’de Almanya’da basılan bu eser (evet gerçek anlamıyla eser) okurken adeta çıplak bırakıyor insanı. Alıştığınız, doğal olarak var olduğunu düşündüğünüz ne varsa bir bir soyuyor zihninizden. Birçok kabul edilmiş şeye farklı bir açıdan bakmayı sağlıyor. Benim kadar geç kalmadıysanız muhakkak okumanızı tavsiye ederek alıntılara geçeyim. Ve geçmeden önce de sık sık karşılaşacağınız Papalagi sözcüğünün “Beyaz Adam”ı temsil ettiğini belirterek tam kelime anlamını da kitaptan öğrenebileceğinizi hatırlatayım.

  • O zaman insanlar ondan varlıklı diye söz ederler. Yaşamına gıpta ederler. Ona övgüler düzerler, gururunu okşayan sözler söylerler. Çünkü beyazların dünyasında insanların ağırlığı yalnızca parasıyla, o parayı her gün ne kadar arttırabildiğiyle ve hiçbir depremin zarar veremeyeceği kalın demir kutunun içinde ne kadar biriktirebildiğiyle ölçülür. Yiğitliği, soyluluğu ya da zekâsının parlaklığıyla değil. (sf.39)
  • Birinin her şeyi varken, diğerinin hiçbir şeyi olmamasına izin vermeyen geleneklerimizi sevelim. Sevelim ki Papalagi gibi kardeşi yanı başında keder ve acı içindeyken mutlu ve neşeli olmayalım. (sf.42)
  • O, geldiği yerde Büyük Ruh’un “şey”lerini paramparça ettiği için, yok ettiklerini kendi eliyle yaratmaya çalışır. Bu arada bir sürü şey yaptığı için de kendisinin Büyük Ruh olduğunu sanır. (sf.46)
  • Sanki hızlı yürüyen insan daha değerli, yavaş yürüyen daha yürekliymiş gibi davranırlar (sf.55)
  • Daha çok zamanı olsun diye ayağının altına demir tekerlekler, sözcüklerine kanat takar. Peki ne içindir bu çaba? Papalagi zamanıyla ne yapar? (…) Bulabilmiş değilim bunu doğrusu. (…) Oysa zaman sessiz ve uysaldır, huzur ister, güneşin altında döşeğine uzanıp yatmak ister. Papalagi zamanı tanıyamadı, analyamadı. Bu yüzden o kaba gelenekleriyle hor kullanıyor onu. (sf. 56)
  • Bir hedefe hızlı varmak nadiren gerçek bir kazanç sayılır. Ama Papalagi her zaman bir an önce varmak ister hedefine. Makinelerinin hepsi, onu hedefe daha hızlı götürmeye yarar. Ama bir kez hedefe vardı mı yeni hedefler çağırır onu bu kez. Böylece Papalagi, yaşamı boyunca durup dinlenmeksizin koşturur durur. (sf.71)
  • Çünkü sürekli aynı şeyi yapmak kadar hiçbir şey zor gelmez insana. (sf.77)
  • Gazete bütün insanları tek bir kafa haline getirmeye çalışır. Bunu becerir de. Sabah kağıdı okursan, öğlene, diğer Papalagi’lerin kafalarında ne taşıdıklarını, ne düşündüklerini bilirsin. Gazete aynı zamanda bir tür makinedir. Her gün yeni düşünceler üretir. Tek bir kafanın üretebileceğinden çok daha fazlasını. Ama bu düşüncelerin çoğu gururdan ve güçten yoksun, zayıf düşüncelerdir. Kafamızı bol besinle doldurur ama güçlendirmez. (sf. 85)
  • Düşünme, düşünceler (bunlar düşünmenin ürünleridir) onu tutsak etmişler. Bir tür uyuşturucu gibi kendi düşünceleri. Diyelim ki güneş pırıl pırı parlıyor, “Güneş ne güzel parlıyor,” diye düşünmeye başlar o an. Ama bu yanlıştır işte. Büyük bir yanlış hem de. Akıllı bir Samoalı güneşin sıcak ışıkları altında kollarını, bacaklarını gevşetir ve hiçbir şey düşünmez. Güneşi bir tek kafasıyla duymaz, elleriyle, ayaklarıyla, bacaklarıyla, karnıyla, bütün organlarıyla hisseder. Bırakır derisi, kolları, bacakları kendi başlarına düşünsünler. Kafa gibi olmasa da onlar da düşünürler mutlaka. (sf.88-89)
  • Düşünceleri duyularına düşman olan bir insandır o. İki parçaya bölünmüş bir insan. (sf.89)