Kendini Arayan İnsan, Rollo
May’in okuduğum ikinci kitabı. Bu gidişle tüm serisini okuyabileceğime
inandığım bir yazar oldu kendisi. Daha çok bir psikoterapist gözüyle, kimi
zaman sosyolog, kimi zaman da filozof gözüyle modern insanın yaşadığı içsel
sıkıntıları irdeliyor. Okuyucu yatıştırmak yerine rahatsız ederek, ‘cesurca bir
adım atmadan’ geleceğin de bugünle aynı olacağı konusunda uyarıyor okuyucuyu.
Geçmişten gelen ve bilinçaltımızda kalıplaşmış şablonlara kapılarak yaşadığımız
her anın; bizi cesurca bir adım atmanın, cesurca kendi özümüzü açığa vurmanın
doğuracağı endişeden koruduğunu, bu endişeyle yüzleşmektense, eski
kalıplarımıza bağımlı olarak yaşamayı sürdürdüğümüzü ifade ediyor.
Psikologların edebi metinleri
bizim gibi sıradan okuyuculardan daha derin okuduklarını da kanıtlıyor Rollo
May. Shakespeare, Goethe, Yunan Mitolojisi ve tiyatro oyunlarından yaptığı
alıntıları serpiştirdiği kitabında, edebi metinlerdeki kahramanların davranışlarını
çözümleyip günümüz sıradan insanın yaşadığı sıkıntılarla bağlantı kurarak
çarpıcı yorumlar yapıyor.
Özgürlük gibi anlamı
hakkında tartışmadığımız, fakat özgürlük dediğimizde herkesin aynı şeyi
anlamadığı kavramları da irdeliyor Rollo May. Özgürlüğün ne olduğunu anlamak
için önce ne olmadığına bakmak gerekir diyerek, özgürlük kavramını da
derinlemesine tartışıyor. Ufuk açıcı ve biraz da rahatsız edici bir tartışma
bu, çünkü özgürlükle sorumluluğun el ele dolaştığı bir portre çıkarıyor
karşımıza. Rollo May’in kitaplarının rahatsız edici olmasının sebebi de bu.
Asla rahat ve umarsız bir hayat resmi sunmuyor May; çatışmalarla, seçişlerle,
inançla ve belirsizliğe rağmen, cesaret için cesaretlendirerek, sıradan insanın
varolma serüveninin, savaş kahramanlarının hayatından daha kahramanca olduğunu
ifade ediyor.
Cesaretle okunacak bir
kitap.
Kitaptan birkaç alıntı:
“Nevrotik endişe, doğanın
bize çözmemiz gereken bir sorunumuz olduğunu gösterme yöntemidir. Aynı şey
normal endişe için de geçerlidir; bu da bizi içsel gücümüzü toplayıp
karşılaştığımız tehditle savaşmaya zorlayan bir kalk borusudur.”
“Faşist ya da Nazi totalitarizminin ortaya
çıkmasının nedeni bir Hitler ya da bir Mussolini’nin iktidarı ele geçirmeye
karar vermesi değil. Uluslar dayanılmaz bir ekonomik talep sürecine girdiğinde
ve hem psikolojik hem de tinsel anlamda içleri boşaldığında totalitarizm oluşan
bu boşluğu doldurur ve insanlar artık katlanılmaz bir hal alan endişeden
kurtulabilmek için özgürlüklerini satmaya hazırdırlar.”
“Akıl sınıfta, duygular sevgiliyle vakit
geçirirken, irade gücü sınava hazırlanırken, dinsel görevlerse cenaze ve
paskalya günlerinde devreye girer. Değer ve amaçların bu şekilde
kompartımanlara ayrılması kişiliğin bütünlüğünü son derece hızlı bir şekilde
baltalar ve hem içsel hem de dışsal anlamda paramparça olan kişi ne yöne
gideceğini bilemez.”
“Sanki her özgün sanatçı telaş içinde farklı
diller deneyerek hangisinin kendi insanına biçim ve rengin müziğini en iyi
şekilde aktarabileceğini bulmaya çalışıyor, oysa ortak bir dil yok. Picasso
gibi bir dev bile kendi yaşadığı dönemde tarzdan tarza geçiş yaparak kısmen
Batı toplumunun son kırk yıllık süreçteki değişken karakterini yansıtmış,
kısmense okyanusun ortasındaki bir gemide telsizi kurcalayıp durarak kendi
insanıyla konuşabilmesini sağlayacak dalga boyunu arayan bir adam gibi
davranmıştır. Ama hem sanatçılar hem de geri kalanlarımız tinsel olarak ayrık
ve şaşkın olduğumuzdan yalnızlığımızı örtbas edebilmek için diğer insanlarla
dilimizin elverdiği şeyler hakkında konuşuruz: beyzbol ligi, iş ilişkileri, en son
haberler. Derin duygusal deneyimlerimizse daha gerilere itilir ve böylelikle
içimiz giderek daha da boşalırken yalnızlığımız artar.”